BÖLÜM 1 – EKONOMİK VE SOSYAL PLANLAMALAR
Daha çok akademik çevrelerce bilinen, ama geniş kesimlerin yeterince pek tartışamadığı konuları gündeme taşımak istiyorum. Bu konular öncelikle fiyat istikrarı, sürdürülebilir büyüme, sürdürülebilir istihdam artışı, iyi yönetişim, merkez bankası bağımsızlığı ve finansal istikrar gibi, gelişmiş ülke ekonomilerinde yakından bilinen kavramların artık bizim ekonomimiz (KKTC) için de bilinmesi, tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Günümüz ekonomilerinin pek çok önemli problemleri olsa da mutlaka çözülmesi gereken özellikle reel sektörde sürdürülebilir verimliliğin ve de fiyat istikrarının sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, her zaman istatistiki verilerin önemini arz etmek ve kullanmak tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. O yüzden KKTC ekonomik görünümünü daha iyi anlamak ve yorumlamak ve çözümler bulmak için istatistiki verilerle başlamak isterim. Bu yazımda sizlere KKTC de kamu ve reel sektörle ilgili istihdam ve işgücü verilerinin analizini mevcut sorunların ne olduğunu ve çözüm önerilerimi belirteceğim.
İSTİHDAM VE İŞ GÜCÜ
Ülkemizde ekonomik olarak demografik yapıya ilişkin ilk kapsamlı veri 1996 Genel Nüfus Sayımı sağlamıştır. Ancak 2004 yılı sonuna kadar işgücü ile ilgili ölçümler yapılmamıştır. Kalkınmanın temel bileşenlerinden biri olan işgücü piyasasının nabzının ölçülmesi gelecek için planlamada doğru kararlar alma açısından çok önem arz eder. KKTC 2004 yılından sonra Türkiye İstatistik Kurumu’nun teknik desteğiyle işgücünün zamanında ve doğru bir şekilde verilendirilmesi amacıyla Hanehalkı İşgücü Anketi’ni uygulamaya başladı.
Bu anketin 2020 ve 2023 verileri karşılaştırıldığında aşağıdaki görünüm ortaya çıkmaktadır.
Kaynak: KKTC İstatistik Kurumu
2020 yılını özetlersek, kamu sektöründe çalışan KKTC vatandaşlarının toplamı %30.6 + %15 de işveren ya da iş sahibi olanlarla %46 dır. Özel sektörde ise toplam hem ücretli hem de kendi namına çalışan toplam KKTC vatandaşı ise %38,36 dır. Yani KKTC vatandaşlarının 40,623 kişi kamuda, 92,262 kişi de özelde çalışmaktadır. Oy zamanı geldiğinde siyaset yapanlar 21,533 kişi işvereni de yanına alırsa 62,156 kişinin oyunu da alabilecek. Bu da toplamda %67 oy potansiyeli demektir. Buradan anlaşılıyor ki siyaset yapanlar kamuda çalışanlara ve reel sektör işverenlerine daha fazla önem verdiğini gösterir. Siyasiler, devlet dairelerinde çalışanları ve özel sektördeki işverenleri bir oy potansiyeli olarak görmektedir fakat özel sektörde ücretli çalışan vatandaşları kendi kaderine brakmaktadır bu oran da %42,50 dir.
2023 yılı için ise farklı bir görünüm yoktur. Özellikle reel sektörde çalışan ve işverenlerin sayısının artması yukarıda belirtmiş olduğum öngörümü onaylamaktadır. Reel sektörde toplam %75.80 oranın içinde çalışan sayısının oranı %45,60 işverenlerin oranı ise %30,20 olarak görülmektedir. Kamu da çalışan ile reel sektördeki işverenlerin toplam oranı siyaset yapanların oy potansiyelinin olduğunu göstermektedir 54,40% (%30.20 + %24.20). Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy dağılımı ve de sandığa giden seçmen sayısındaki oranlar da bunun bir ispatı olsa gerek. Toplam kayıtlı seçmenin %58,21’ i oy kullanmış ve kazananın da 51,69% oy aldığı görülmüştü.
Şu an bir seçim olsa reel sektörde %54.40 olan çalışanların sorunlarına ekonomik ve sosyal politikalar üretecek bir siyasi parti bu ülkede tek başına iktidara gelir. Kamuda bürokrasinin nasıl arttığı ve oy potansiyeli olarak görüldüğü açık ve nettir. Örneğin bir vergi borcu yoktur evrağının maliyeden alınması sırasında 5 memurun elinden ve 5 bölümden geçerek bir saatlık bir tura çıkarsınız. Bu durum şişirilen kamudaki çalışanlara iş yaratmak ve iktidardaki partinin oy devamlılığı sağladığını düşünüyorum. Kamudaki istihdam 2023 de düşmesine rağmen açılan işletme sayısı ve işveren sayısındaki artış durumu hiç değiştirmemiş olup sorunların daha da artmasına sebeb olmuştur. Buna bir de işyeri açma lisanlarının denetimsizce verilmesi ve diploma skandallarının da eklenmesi sorunların daha da atmasına sebeb olmuştur.
Reel sektörü rahatlatmanın ve mevcut sorunların çözümü ancak ekonomik ve sosyal planlamalarla ve denetimlerle mümkün olur. Eğer politikalar üretmezseniz planlama da yapamazsınız denetim de. Diğer yandan herkesin kamuda çalışmak istemesi sosyal menfaatlerin reel sektöre göre hem daha iyi olması ve de emekliliğin olmasıdır . O zaman neden reel sektörde de ayni tip emeklilik getirilmesin?
Reel sektörü yeniden yapılandırmak ve çalışmayı özendirmek ancak üretim politikalarının (arz yönlü) hayata geçirilmesi ile mümkün olduğunu düşünüyorum. Örneğin işci işveren ilişkilerinin iyileştirilmesi bağlamında fonların kurulması, kooperatifciliğin yeniden özendirilip geliştirilmesi, tek güvenlik yasasının yeniden gündeme getirilerek emekliliğin özel sektörde hem çalışan hem çalıştıran için özendirilmesigibi politikalar gündeme getirilmelidir.
Kısaca ve daha fazlası.
- İşçi işveren dayanışması ve gelecek güvencesinin sağlanması.
- Sendikalaşma ve Kooperatifleşme.
- Kurumlarda yönetim anlayışının geliştirlmesi ve standartlaşma.
- Özelleştirmenin özendirilerek halkın iştirakinin artırılması. Özelleştirme yasasının hayata geçirilmesi ve özelleştirme kurulunun kurulması.
- Tek – güvenlik yasasının ve özel sektörde emekliliğin özendirilmesi. Fon yaratılması ve istihdamın özendirilmesi.
- Sermaye piyasasının oluşturulması için adımların atılması ve Sermaye Kurulunun kurulması.
- Merkez Bankasının Özerkleştirilmesi ve Parasal Politikalar Komitesinin (MPC) ivedilikle kurulması.
- Üretim politikasının kapalı veya açık ekonomik model tercihinde karar verilmesi. Ithalat ve ihracat denetiminin yapılması.
- Mesleki eğitimin özendirilmesi ve eğitim kurumları ile Milli eğitim Bakanlığının bu konuda ivedilikle çalışma yaparak standartlaşmanın getirilmesi ve istihdam öncesi ve sonrası uygulama şeklinin her kurumda ortaya konması için çalışma bakanlığının çalışma yapması.
- Sanayi ve Ticaret odasının 2020 yılı itibariyle 14.000 mevcut üyesi ile reel sektörde faaliyet gösteren iş yeri sahiplerinin ve çalışanların geleceklerini güvence altına alacak bir emeklilik fonu çalışmasını hayata geçirmesi ve hükümetin ortaya koyacağı üretim politikaları nezdinde üyelerini bilgilendirmeli ve uygulamalarını sağlamalıdır.
- Devletin yapmış olduğu harcamaların da yıllık rapora eklenmesi ve duyurulması.
Ancak yukarida sayılanların gerçekleşmesi için ilk başta devletin üretime yönelik politikalar geliştirmesi ve enflasyonla mücadele başlatması gerekir. Üretimi özendirecek politikaların amacı aslında piyasaların ve endüstrilerin daha verimli çalışmasını ve gerçek milli gelirin daha hızlı bir temel büyüme oranına katkıda bulunmasını amaçlayan politikalardır. Bunların başında devlet yatırımları gelir. Bu yatırımlar ulaşım, enerji, konut ve altyapı yatırımlarıdır. Devlet bu yatırımları gerçekleştirmek için topladığı vergilerden karşılamaktadır. Eğer miktar yetersiz ise borçlanma ile de bu yatırımları gerçekleştirebilir. İşgücü piyasasında çalışmayı özendirmek ve üretkenliği iyileştirmek için asgari ücret ve/veya geçim ücreti taahhüdünü yerine getirmesi gerekir. Hem kamuyu ve hem de altyapı yatırımlarını finanse etmek için yüksek gelirlilerden ve zenginlerden daha yüksek vergiler almalıdır. Çok kazanandan çok vergi almak gerekebilir.
Diğer yandan KKTC de sürekli olarak işşizliğin yüksek olduğu örneğin, Güzelyurt ve Lefke bölgelerinde işsizliğin ve kişi başına düşen gelirin daha düşük olduğu alanlara bölgesel ekonomik politikalar geliştirilerek aktif duruma getirilmesi gerekir. Hükümetler yerli sanayilerin genişlemesine izin vermek için seçici ithalat kontrolleri yapmalıdır özellikle Sanayi ve Ticaret odalarına bu alanda büyük bir iş düşmektedir. İktidardaki hükümet ve mukalefet bu konuda istişare etmek süretiyle ithalat ve ihracat takibinin yapılması ve gereksiz ithalatın durdurulmasıyle anahtar endustrilerin millileştirlmesi ve hem işletmelerin sürdürülebilir olmasını hem de işşizliği önleme açısından koruma altına alınması gerekmektedir. Buna ek olarak hem kamu işletmelerinin ve hem de reel sektördeki işletmelerin rekabet gücünü artırmak için döviz kuru yönetimi ile ilgili politikalar üretilmesi gerekir. Merkez Bankasının en önemli işlevlerinden biri olarak da bilinen Para Politikası ve Enflasyon Hedeflemesi doviz kuru yönetiminin bir parçasıdır. Döviz kurlarının yönetiminde esas olan fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanması için fiyat istikrarı, enflasyon oranının düşük tutulmasının yanı sıra bu oranın korunmasını da gerektiren bir önkoşuldur. O yüzden Merkez Bankasının politika faizlerine ilişkin kararları önem arz eder. Politika faizlerine ilişkin kararlar Merkez Bankasının Para Politikası Kurulu (PPK) tarafından alınır. Burada doviz kuru yönetimi derken esasında fiat istikrarının ve enflasyon oranının düşük tutulmasından bahsetmekteyim.
Fiyat istikrarının sağlandığı ekonomilerde büyüme potansiyeli artar, faiz oranları düşük olur. Bilindiği üzere KKTC’ de faiz oranları şu an itibariyle türk lirası cinsinden mevduatlara ve borç faizlerine uygulanan faizler % 50’ nin üzerindedir. Diğer yandan yüksek enflasyon kişi ve kurumların maliyetlerini daha da artırır, verimsizlik olur, para ikamesi ( dolarizasyon) artar herkes türk lirasından vazgeçer ve dövize yatırım yapmaya başlar. Yani, döviz tutmak, o ülkeye faizsiz borç vermeyi gerektirir. Belirli açılardan para ikamesi, emisyonlar bağlamında ülkenin senyoraj gelirini düşürse bile, yabancı ülkeye kaynakları ücretsiz olarak sağlıyor.
Halbuki, fiyat istikrarının olduğu ekonomilerde para ikamesi (dolarizasyon) azalır. O yüzden yüksek enflasyon, yerel paraya olan güveni azaltarak ekonomik birimlerin daha değerli olan yabancı paraları kullanmayı tercih etmelerine neden olur. Yabancı parayı elde tutmak ise, o ülkeye faizsiz kredi verme anlamına gelir. Para ikamesi olgusu, ülkenin emisyon kapsamında elde ettiği senyoraj gelirlerini azaltırken, bir anlamda yabancı ülkeye maliyetsiz kaynak sağlar. Enflasyon sabit gelirli insanları orantısız bir şekilde etkiler, gelir dağılımını enflasyonla baş edemeyenlerin zararına bozar. Ayrıca enflasyondaki öngörülmeyen yükseliş borç verenler için kayıplara, düşüşler ise borç alanlar için kayıplara neden olur. Bunun sonucunda gelir dağılımı da bozulur ve toplumsal barışı da bozar. Eğer bir ekonomide fiyat istikrarı sağlanırsa gelir dağılımının bozulması engellenmiş olur.